Normal hücrelerin yaşamında çeşitli kontrol mekanizmaları vardır. Bu kontrol mekanizmaları hücre çekirdeğinde bulunan belli başlı “genler” tarafından yönetilir. İşte bu genlerde oluşabilecek hasarlar veya değişimler (tıp dilinde ‘mutasyon’) hücrelerin kontrolsüz hareketlerine ve hatta kontrolsüz bölünmelerine neden olabilirler. Kanserin oluşmasında da bu olaylar temel oluşturur.
Fakat her ‘gen değişimi’ kansere neden olmaz. Kansere neden olabilecek genlerde birden fazla değişimin bir arada olması bu tip hastalıkların oluşabilmesi için şarttır. İnsan vücudu her gün çevresinde karşılaştığı çeşitli maddelere maruz kalmaktadır. Bu maddeler, sigara dumanında bulunan karsinojenler veya yiyeceklerimizdeki katkı maddeleri olabilirler. Defalarca bu maddelere maruz kalan hücrelerin çekirdeklerindeki gen (DNA) molekülleri “bozulmaya” yüz tutabilir. İşte bu “bozulma” tehlikeli olan veya olmayan değişime (mütasyon) neden olur. Çekirdek içerisinde bulunan “DNA-Tamir-Sistemleri” bu değişimleri görüp derhal onarıma geçerler. Tamir mekanizması iflas ettiği anda da tehlike doğmaya başlar çünkü tamir mekanizması da diğer genler gibi değişime
uğrayabilir.
Genlerdeki, gerek kalıtımla gelen sorunlar, gerekse de çevresel faktörlerle oluşan mütasyonlar artık o hücreyi normal hücreden farklılaştırmış olur. Zaten her yeni mütasyonda hücre git gide normal işlevini kaybeder ve sürekli çoğalma, yayılma, ve ölümsüzlük niteliklerini elde eder. Bu özelliklere sahip olduktan sonra da klinik kanser vakası için ortam oluşmuş olur.
Şekilde de görüldüğü gibi; kanserin oluşabilmesi için; hücrelerin özellikle yönetim ile ilgili genlerinde bir dizi değişimler olması gerekmektedir. Tek değişiklikle kanser olayı gerçekleşmez. Aksine yıllar boyu arka arkaya, birden fazla mütasyonun oluşması kanserin kanserin oluşabilmesi için şarttır. Haliyle böyle bir oluşum için yıllar gerektiğinden kanser genelde daha yaşlı insanlarda görülmektedir. Yani, birinci değişim (mütasyon) ile klinik kanser oluşması arasındaki süre 5, 10, hatta 15 yıl olabilir. Özellikle 50 yaşından genç insanlarda kanser vakası görülürse kalıtımsal yani genetik kanser olasılığı düşünülmelidir.
Bu kitapta mütasyonların yani genlerde oluşan değişimlerin çeşitlerine değinemeyeceğiz. Yani DNA moleküllerinin temel taşlarını oluşturan ‘nükleotid’ moleküllerinin yerlerinin değişmesi veya bazılarının yerlerine başka cinslerin yerleşmesi veya var olan genin fazla çalışması veya bazı genlerin birden fazla kopyalarının olması veya silinmesi şeklindeki durumlara değinmek yerine genel olarak genlerdeki çeşitli mütasyonların sonuç olarak kansere yol açabileceği bilinmesi gerektiğini söylemek bu kitap için yeterlidir.
Bugüne kadar insan organizmasında 20.000-25.000 gen tanımlanmıştır. Bu genlerin arasında küçük bir miktarının kanser oluşumunda rol aldığı bilinmektedir. Bunlardan bazılarının arıza yapması veya hiç çalışmaması sonucunda kanser vakalarının ortaya çıktığı görülmektedir. Proto-onkogenler denilen genler hücrelerin bölünmesini, dayanıklılığını kontrol eden mekanizmalara ve hatta ölmelerini engelleyecek kapasiteye sahiptirler. Proto-onkogenler bozulmaya maruz kalmışlarsa yani mütasyona uğramışlarsa onkogen olarak bilinirler. Buna karşılık tümör-baskılayıcı genler de hücre bölünmesini engelleyici ve hatta hücrelerin ölmelerini kolaylaştıran genlerdir. Bugünkü yeni tedavi yollarının aranmasında bu genler üzerinde yapılan çalışmalar da mevcuttur.