Kanser Teşhisi

Kanser Teşhisi

   Diyelim ki bir hastanız var ve eldeki bulgulardan kanser şüphesi var. Eğer kanser şüphesi varsa bu da bir olasılıkla hayatın süresini kısaltabilecek bir durum olduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle kansere yenik düşmemek için ilk olarak doğru teşhis koymak gerekiyor.

   Bazı durumlarda doktor elindeki laboratuar testlerinden ve tomografi bulgularından yola çıkarak aklında bir teşhis fikri yürütür. Tahmin doğru da olabilir ama yanlış da olabilir. Lakin kanser tedavisi hata götürmez. Bu nedenle bir örnek vererek başlayacağım.

   56 yaşındaki sigara bağımlısı bir bayan doktora gider. Bayan karın şişkinliğinden ve iki ay içerisinde ilerleyen iştahsızlıkla birlikte 7 kilo kaybettiğinden bahseder. Ara ara mide yanmalarından da şikayetçidir. Doktor batın tomografisi ister ve bu tetkikte karın boşluğunda biriken sıvı ve mide duvarında şişkinlik görür. Doktor “mide kanseri“ ihtimalinden söz eder ve kesin teşhis için biyopsinin şart olduğunu söyler. Fakat hasta tıbbın verebileceği önerileri red ederek alternatif tıbba yönelir. 5 ay sonra hayata veda eder. Bu durumda muhtemel olasılıklar mide kanseri, akciğer kanseri, bağırsak kanseri veya yumurtalık (over) kanseri olabilir. Bu ihtimaller çerçevesinde iyileşebilecek veya iyileşemeyecek hastalıklar vardır. Bunları onkoloğunuz bilir. Zaten bu varsayımlardan hareket ederek doğru teşhis edebilmek için adımlar atacaktır.

   Aynı örneğe devam edelim...

   56 yaşındaki bayan vefat edince ailesi otopside diretir. Yapılan otopside mide ülseri ile birlikte karın boşluğuna yayılmış yumurtalık kanseri bulunur. Eğer hasta doktorunun önerilerini dinleyerek hareket etseydi gerekli tetkikler sayesinde doğru teşhis konulur ve uygun tedavi ile bu genç hasta kurtulabilirdi.

   Demek ki doğru teşhis, diğer hastalıklarda olduğu gibi, kanser hastalığının tanımında en önemli unsurdur. Doğru yapılan teşhis kansere karşı yapılan savaşta ilk önemli duraktır.

   Başka bir örnek ile biyopsinin önemine bakalım...

   Hepatit C yüzünden yıllarca sirozlu olan 64 yaşındaki bir bayan karın ağrıları şikayeti ile doktoruna gider. Yapılan tetkikler sonucunda tomografide pankreasta 1.5 santimlik bir kitle ile birlikte karaciğer çatısında da 2 santimlik kitle bulunur. Aile doktoru, “sizde karaciğere sıçramış pankreas kanseri var,” deyince bu durumda hastaya ölümcül bir sorun olduğu iması verilmiş olunur. Fakat medikal onkoloğun isteği ile hem pankreasa hem de karaciğere yapılan biyopsiler sonucunda hastada ayrı ayrı pankreas ve karaciğer kanserleri teşhisi konulur. Görünürde her ikisinde de yayılma yoktur. Pankreas kanseri hastanın hayatını acil bir şekilde tehdit ettiği için tedavi önceliği pankreasa verilir. Cerrahi müdahele ile hasta erken evredeki pankreas kanserinden kurtulur. Karaciğerin durumundan dolayı ameliyat düşünülmez. Fakat iyileşmesinin ardından yavaş seyredeceğini bildiğimiz karaciğer kanserine de girişimci radyolog kasıktan karaciğere doğru yönlendirdiği kateter ile lokal yüklü kemoterapi vererek karaciğer kanserini tedavi etmiş olur.

   Örneklerden gördüğümüz gibi doğru teşhis kansere karşı verilen savaşta ilk adımdır. Bu nedenle biyopsi ve patolojik araştırma bu teşhisin yapılmasında en önemli araçtır.

   Biyopsisiz, yani kanser bölgesinden incelemeye tabii tutulacak numune alınmadan teşhis konulamaz.

   Patoloğun onkoloğa vereceği bilgi hem teşhisi hem de dolayısı ile tedaviyi yönlendirecektir. Patolog (veya patolojist) kendisine verilen ur biyopsisini veya sıvı numunesini mikroskop altında inceler. Aynı zamanda elindeki numuneler üzerinde çeşitli testler yapar. Bu araştırmalar sonunda “patoloji raporu” yayınlayarak hastanın doktoruna bildirir.

   Raporda “kanserli hücreler vardır” demek yeterli değildir. Kanserin nereden geldiğini, ne çeşit kanser olduğunu biyopsi ile öğrenmek gerekmektedir. İyi bir patolog zaten tedavi tasarımını ortaya koyacak doktora yardımcı bilgileri sağlamak için elinden geleni yapacaktır.

   Bu durumun önemini kavrayabilmek için yeni bir örnek ile başlayalım.

   68 yaşındaki sigara bağımlısı erkek iki aydır geçmeyen öksürük ile doktoruna gider. Hafif halsizlik şikayeti de vardır. Kilo kaybedip kaybetmediğinden emin değildir. Doktor bir röntgen filmi çektirtir. Filmde sol akciğerde aşağı yukarı 2.5 cm boyutunda yuvarlak nesne gözükür. Doktor “beyefendi sizde kanser var. Bence bu akciğer kanseri. Biyopsi almamız lazım,” der. Alınan biyopsi sonucu patolog patoloji raporunda sadece “kanserli hücreler görülmüştür,” der. Tabii doktor dilinde raporda “adenokarsinom hücreleri görülmüştür” denilmiştir ama başka açıklama verilmemiştir. Bu raporla birlikte doktor hastaya “sizde akciğer kanseri var” der.

   Hasta sigara içicisidir ve filmde akciğerde görülen tek kitle ile akciğer kanseri şüphesi doğrudur ama kesinleşmemiştir. Gelen patoloji raporu ile doktor şüphesinin doğru olduğu kanısına varır. Patolog belki de biyopsiden gelen numunenin yeterli olmamasından dolayı daha ayrıntılı bilgi sağlayamamış olabilir. Bu gibi durumlarla da karşılaşabilir ki böyle bir durumda ikinci biyopsi gerekli olabilir. Nitekim patoloğun uyguladığı imunohistokimyasal testler sonucu, bulunan kanserin aslında akciğer kanseri değil prostat kanseri olduğu ortaya çıkar. Yani kurtulma ihtimali olan muhtemel lokal görünümlü akciğer kanserinden, birden akciğere yayılmış yani metastaz yapmış prostat kanseri tanısına geçilir. Bu örnek patoloji raporunun önemini göstermektedir.

   Bu örneklerden anlaşılıyor ki kanser teşhisinin doğru yapılabilmesi için işinin ehli bir patoloğa ihtiyaç olduğu görülüyor.       

   Aynı şekilde tomografilerinizi, MR’larınızı, ve PET taramalarınızı okuyacak radyologların da işlerinin ehli olması çok önemlidir çünkü onlarında bilgi birikimleri ile verecekleri görüşleri kanserin teşhisi ve tanımında önemli sonuçlar doğurur. Yine bir örnek verelim.

   69 yaşındaki emekli bir öğretmen hafif bir karın ağrısı şikayeti ile doktoruna gider. Başka bir şikayeti yoktur. Hasta verilen mide ilaçlarına cevap vermeyince doktor bir tomografi ister ve sonuçta radyolog hastanın doktoruna pankreasta 1 santimlik bir kitle olduğunu söyler ve başka bir bulgudan bahsetmez. Şüphe pankreas kanseridir. Nitekim yapılan biyopsi sonucu da bu şüpheyi teyit eder.

   Pankreas kanseri teşhisi sonrası her kanserde olduğu gibi evre saptaması yapmak gerekmektedir ki bu saptama tedavinin şeklini belirlemek için çok önemlidir. Bu örnekte olduğu gibi radyolog pankreasta görülen kitleden başka bir bulgudan söz etmediği için doktor hastasını doğal olarak cerraha yönlendirir.

   İşinin ehli cerrah filmleri görmek ister ve tomografi filmlerini inceledikten sonra karaciğerde 1-1.5 santimlik küçük kitleler görür ve birinin biyopsisini yaptırır. Sonuç olarak pankreas kanserinin karaciğere sıçradığı tespit edilir. Filme daha dikkatli bakıldığında safra yolunun genişlediği ve hastaya oda ışığında bakıldığı için gözlerindeki sarılığın gözden kaçtığı da tespit edilir. Hastanın hastalığı ameliyatlık durum değildir aksine yayıldığı için sadece kemoterapiye ihtiyaç görülür.

   Bu örnekten de radyoloğumuzun ne kadar önemli bir göreve sahip olduğunu da görebiliyoruz. Eğer cerrahımız tecrübeli olmasa idi, sadece radyoloğun bulgularına göre hareket etseydi hasta gereksiz yere ameliyat edilecekti.

   Kanser hastalıklarının teşhis ve tedavileri bir ekip ile yürütülür ve bu ekibin başında da hastanın bakımını yönlendirebilmek amacı ile medikal onkolog bulunmalıdır.

   Metastaz durumunda olan kanser için hedef hastalığı kontrol etmekten ibarettir. Verilen tedavi ile hastalığın gidişatı yavaşlatılır ve böylece hastalığın getirdiği belirtilerde hafifletme sağlanır. Aynı zamanda hareket hızı yavaşlatılan kanserlerde yaşam süresini uzatmak da mümkün olmaktadır. Metastaz yapmış kanserlerde istisnalar da mevcuttur.

   Yukarıda verilen örnekler ile hastaların hekimleri denetlemeleri gerektiği algısını vermek istemiyorum. Aksine bu örnekler ile kanser tanısını yaparken bu konuda katkı yapan her doktorun rollerinin önemine vurgu yapmak istedim. Zaten kanser tanısı, tedavisi ve takibi uzman ekipler ve kurumlar tarafından yürütülecektir.

   Kanser teşhisi diğer hastalıklar için geçerli olduğu gibi doktorun önce hastanın şikayetlerini dinlemesiyle başlar. Ardından bu şikayetleri dinleyen doktor kafasında gelişen şüpheler ile bir ön tanı geliştirir ve buna göre bir sonraki bölümde anlatacağımız tetkiklerini yapmaya başlar.